GERÇEKTEN müthiş film.
Gidin görün. Bayılacaksınız.
Ayıptır söylemesi ben şaşırdım bu kadar iyi olmasına.
Demek ki önyargım varmış!
Bir sürü haberini görmüştüm orada burada, Meryem Uzerli ve Ozan Güvenfotoğrafları eşliğinde. Sevgililer mi, değiller mi… Sarılıp poz vermeler, “Yok değiliz!”demeler… Hep bir kahkaha, şamata…
Açıkçası filmle çok ilgilenmedim.
Çok magazine bulanmıştı her şey.
Demek ki filmin tanıtımını yaparken, o ayarı da iyi tutturmak lazım.
Sonra da bomba üzerine bomba geldi…
Yazık, kimse sinemaya gidemedi…
Oysa ki gerçekten harika bir film.
Hatta şu kadarını söyleyebilirim; son zamanlarda denk geldiğim en iyi filmlerden biri.
Soluksuz izliyorsunuz.
Hikâye sağlam, kurgu çok iyi, görüntüler muhteşem, Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Türkiye’de çekilmiş, oyunculuk şahane, tek tek bütün oyuncuları (Ozan Güven, Meryem Uzerli, Belçim Bilgin, Okan Yalabık ve Bora Akkaş’ı) kutlarım, üstelik ayakta alkışlarım. Meryem’e o kadar laf edildi, “Yıldızı söndü, diziyi batırdı!” Siz bir de bu filmde görün onu, Berlinli bir Alman’ı oynuyor, şahane oynuyor. Çok iyi bir ekip olmuşlar. Filme inanmışlar, çok hissediliyor bu, yüreklerini koymuşlar. Sıcacık ve yüksek tansiyonlu. Tansiyon yükseldikçe yeni sırlar ortaya çıkıyor. Sonunu asla tahmin edemiyorsunuz. Şaşırtıyor yani sizi…
İki saat, zaman duruyor.
Kesin görün.
Pişman olursanız da beni arayın, kızın, bağırın, küfredin, n’aparsanız yapın.
O kadar eminim ki seveceğinizden…
Filmin yönetmeni Ozan Açıktan’ı ve yapımcılığını üstelenen BKM’yi de kutluyorum.
Tutuklanmasından çok Amerika’ya gitmesi şaşırtıcı
REZA Zarrab’ın tutuklanması beni şaşırtmadı…
Ama böyle bir ihtimali hesaba katmayıp Amerika’ya gitmesi şaşırttı… Onun kendini en emniyetli hissedeceği yer Türkiye’ydi… Niye gitti ki Miami’ye? Burada kraldı, kimse dokunmuyordu, dokunamıyordu… FBI Bölge Direktörü, “Gizli ortakları ders alsın!” türünden bir laf etmiş… Kimleri kastetti acaba? Yakında öğreniriz herhalde…
Sana yürüdü mü?
HER dönemin kendine özgü deyim modaları oluyor.
Bu son dönem icatlardan biri de ‘yürümek’ fiili üzerine.
Bir sürü anlamı vardır yürümenin ama artık asılmak, kur yapmak, flört etmek anlamında da kullanılıyor.
Bu arkadaş sana yürüyor mu?
İtiraf edeyim, biraz tuhafıma gitmiyor değil.
Ama uzun bir süredir moda bu.
Ya evde yoksa
BİR de “evde yok” var.
Kişi o sırada dalgın, bir şey soruyorsun, cevap vermiyor, seni duymuyor.
Çünkü evde yok!
Bedeninde değil, kafası başka bir yerde anlamında.
İtiraf edeyim, bunu seviyorum, yaratıcı buluyorum.
Ben genellikle evde olmadığım için bana uydu!
Ensest eşittir SEVGİSİZLİK
BU da Engin Gençtan’dan öğrendim bir şey.
Kimse ensesti böyle tanımla-mamıştı.
Aslında ne kadar doğru.
Bakın neler anlatıyor Engin Hoca:
“Bu kimlik kargaşasında, işin içine bir başka boyut da giriyor. O da cinsellik. Cinsel davranışlar daha doğrusu. Yakın zamanda internette bir makaleyle karşılaştım. Ensestin en yaygın olduğu yerlerden birinin Anadolu olduğunu anlatan yabancı bir makaleydi…
Ensest demek sevgisizlik demek. Yani duygusal bağlamda sevgi alışverişi olamadığı zaman iki insan arasında, mesela anne-çocuk, baba-çocuk arasında, hadise cinselliğe yani belden aşağı kayıyor.
Meselenin esası bu: Sevgisizlik.
Bir türlü büyüyememek, genel olarak yetişkin çocuklar olarak kalmak, her şeye ve herkese, “Ne işime yarayacak?” diye bakmak, çocuğunu ayrı bir varlık olarak göremeyip de “Bu, benim çocuğum! Benim çocuğum!” diye mülkiyet duygusuyla yaklaşmak, işte bütün bunlar de işin içine girince, altından kalkılamaz hale geliyor.
Babaerkil bir toplumuz diyoruz, ben çok emin değilim bundan. Belki de pek çok sorunun kaynağı, gizli anaerkil toplum olduğumuz içindir. Kadına düşmanlık denilen şey, kadından korkmak demek.
Tabii bu konunun olabildiğince yansız olarak araştırılabilmesi için, bir kere genel ortamın müsait olması lazım. İkincisi, ekip çalışması lazım ki, hepimiz fazla sübjektif değerlendirmeler yaptığımız zaman birbirimizi kontrol edebilelim. İnşallah o günleri de görürüz…”