Toplu iyilik hareketi: Van’a 10 bin ayakkabı!


GEÇEN hafta Marka Konferansı’nda harika bir şeye tanıklık ettim.
O salonda oturan 1.500 kişi, topluca bir iyilik hareketine imza attı. Gözümüzün önünde… Bence çok heyecan vericiydi…

Biz aslında böyle bir milletiz… Feci yardımsever.

Sahnedeki konuğum Rıfat Elhadef’ti.

Toms’un Türkiye Başkanı.

Toms, son 10 senedir, dünya üzerinde ayakkabısı olmayan 70 milyon çocuğa ayakkabı sağladı.

Bu çok sıkı bir rakam.

Ve güzel olan şu; öyle sadece bir kereliğine ayakkabı vermiyor, o çocuklara tüm eğitim hayatları boyunca ayakkabı vermeye devam ediyor.

“One for one” diye bir felsefeleri var. Siz, onların dünyadaki herhangi bir yerindeki dükkânından, bir ayakkabı satın alınca, aynı anda dünyanın herhangi bir yerinde ayakkabısı olmayan bir çocuğa ayakkabı hediye etmiş oluyorsunuz.

Toplu iyilik hareketi: Van’a 10 bin ayakkabı

10 YILDA 70 MİLYON AYAKKABI

Ben tabii manyak kuşkucu bir röportajcı kafasıyla, “İyi de, bu bir pazarlama stratejisi değil mi?” diye sordum.

Sonra düşündüm, öyle olsa n’olur ki…

Sonuca bak, dünyada 70 milyon çocuk ayakkabı sahibi olmuş mu, olmamış mı?

Bir yerden ayakkabı alıyorsun, sosyal bir fayda sağlamıyorsun; buradan alıyorsun, sağlıyorsun, e hangisini tercih edersiniz?

Belki de geleceğin iş modelidir bu.

Belki de kapatalizmi kurtaracak olan şeydir.

Bence, hepimiz kafayı sosyal fayda sağlayacak işlere yormalıyız.

Toms’un Türkiye başkanı Rıfat Elhadef aslında bambaşka bir işi olan bir adam, ama resmen kalbini, ruhunu bu işe adamış durumda. Gerçi bu onlarda aile geleneği, annesinin de down sendromlular için bir okulu var.

Son iki yıldır Toms Türkiye olarak, İhtiyacı olan çocuklara, Türkiye Eğitim Vakfı üzerinden ayakkabı veriyorlar. Bu arada, ayakkabı, eğitime devam oranı da yüzde 62 artırıyormuş.

1.500 KİŞİ AYAKTAYDI

Biz Rıfat Elhadef’le söyleşimizi çıplak ayakla gerçekleştirdik. Çünkü dünyada, milyonlarca çocuk hâlâ çıplak ayakla hayatını sürdürüyor, biraz olsun onlara empati yapabilmek için…

‘Gelecekte sosyal faydası olmayan bir ticaret mümkün mü, değil mi’yi tartışırken, bu işin dünya çapındaki pek çok gönüllüsünden söz ettik…

Bratt Pitt’ler, Ben Afflect’ler… Sonra da laf, Türkiye’de de bu işin baş gönüllüsüne Kenan Doğulu’ya geldi. Bugüne kadar inanılmaz destek vermiş, o gün de sağ olsun geldi, bizi kırmadı sahne de çıktı.

Ve biz üçümüz, sahnede bizi izleyen 1.500 kişiden ayağa kalkmalarını rica ettik.

Kalktılar.

“Şimdi el ele tutuşun!” dedik.

Tutuştular.

“Şimdi sarılın!” dedik.

Sarıldılar.

İnanılmaz pozitif bir andı. Birlik olmak böyle bir şey. Dayanışma böyle bir şey. Belki de bugünlerde en çok ihtiyacımız olan şey. Ve biz orada, toplu bir iyilik hareketi gerçekmeştirmiş olduk, o anda bir düğümeye bastık hep birlikte ve Van’a, ihiyacı olana çocuklara 10 bin ayakkabı gitti…

Teşekkürler Rıfat… Teşekkürler Kenan… Teşekkürler Toms… Ve tüm Marka izleyicileri…

MÜTHİŞTİNİZ ZÜLFÜ LİVANELİ!

BUNCA sene içinde bu kadar insanla röportaj yaptım, ilk defa bir röportaj sırasında, izleyenlerin gözlerinin yaşla dolduğunu gördüm…

Hep birlikte ağladık yani…

O yüzden Zülfü Livaneli’ye bir kere de buradan sevgilerimi yollamak istiyorum, ne kadar özel biri olduğunu bir kere daha söylemek istiyorum.

O, benim için bir “hayat ustası”.

Bir bilge.

Ve mütevazı bir bilge.

“Onurlu”, “ilkeli” onu tanımlayan sıfatlar.

Biliyorsunuz, meslek hayatındaki 50. yılını kutluyor.

İnsanlara ilham veren, insanların duygularını onlara yeniden ileten, yani bize bizi anlatan bir 50 yıl…

O, Türkiye’nin Cumhuriyet hayatının yarım asırlık demirbaşlarından biri…

Sadece besteleri, dillerden düşmeyen bir müzik adamı değil, aynı zamanda romanları 40 dile çevrilmiş dünya çapında bir edebiyatçı…

Biz ‘Marka Konferası’nda o kısacık süre içinde, nasıl yaptıysak yaptık, sohbetimizin arasına, 5 ölümsüz bestesinden bölümler koyduk

O güzelim şarkıları bestelerkenki ruh halini sordum, aynı anda o dönemdeki Türkiye’nin ruh halini konuştuk…

Türkiye’nin çalkantılı hali hiç bitmemiş ki…

Ama bunları anlatırken morallerimizi düzeltti…

İşte o zaman o tarihi cümleyi etti, “Bu bir parantezdir, kapanacak, bu kötü günler geride kalacak!”

Daha pek çok güzel şey söyledi.

Atatürk’ün yanlış anlaşıldığını…

Atatürkçülükle Kemalizmin karıştırıldığını…

Umut verdi bize…

Güç verdi…

Ve tuhaf bir şekilde bütün salonu ağlattı.

Güldürürken ağlattı.

“Ey özgürlük!” şarkısıyla da indik sahneden.

Ne dediğini bilmeyen ve ağzı olanın konuştuğu günümüz Türkiye’sinde aslında Zülfü Livaneli gibi sağduyulu, güvenilir ve vicdanlı seslere ihtiyaç var.

Siz çok yaşayın Zülfü Bey!

Yorum Bırak