Yonca Karaben Sözer, benim kardeş okulumdan.
İzmir Amerikanlı. O da 1969 doğumlu.
Şahane bir İzmirli. Üniversiteyi Brüksel’de okuyor, İşletme ekonomisi.
Ardından Marmara Üniversitesi’nde mastırını tamamlıyor.
Ve sonra ver elini New York.
1989’dan beri Amerika’ya yaşıyor. İktisat Bankası’nda çalıştıktan sonra son olarak Park Avenue Bank’ta başkan yardımcısı olarak görev yapan Sözer bir gün her şeyi bırakıp, turşu işine giriyor.
Yıllar evvel Manhattan’da boş gördüğü dükkânı, daha ne iş yapacağını bilmeden kiralıyor ve 2003’te konseptini kendisinin geliştirdiği Pickles, Olives, Etc. mağazasını hizmete açıyor, işleri büyütüyor ve şu anda toptan satış yapıyor. İnsana ilham veren -bugünlerde en ihtiyacımız olan şey- enteresan ve çok tatlı bir kadın.
Ve ilginç bir kitap yazdı, adı ‘Bir’.
Ben tabii turşulardan başladım sormaya…
Karşımda nevi şahsına münhasır bir girişimci, Amerika’da turşuculuk yapan bir kadın var. Üstelik İzmirli. Hadi seni tanıyalım…
– Adım Yonca Karaben Sözer. 48 yaşındayım. İzmir Amerikan mezunuyum. Üniversiteyi, Brüksel’de Vesalius College’de okudum. İşletme ekonomisi eğitimi aldım. İstanbul’da da bankacılık üzerine yüksek lisans yaptım.
Sonra hangi rüzgâr seni Amerika’ya attı?
– Üniversiteyi okumak için beni Avrupa’ya atan rüzgâr, finans sektoründe çalışırken de hızlı esmeye devam ediyordu. 89’dan beri buradayım.
İzmirli bir kadını New York keser mi? Mutlu musun?
– Valla, New York’un hareketi, hızı, kararlılığı insanı hep parmaklarının ucunda tutuyor. Hep dinamiksin, hep hazırsın, hep enerjiksin! İnsan çeşitliliği ve insan hikâyesi bol bir şehir. Bunlar da benim en sevdiğim şeyler.
Sen, finans sektöründe çalışan ciddi bir iş kadınıyken, zeytin ve turşu işine sarıyorsun? Neden?
– Olur mu hiç! Turşu da gayet ciddi bir konu (gülüyor). Başlangıçta, New York’luların turşu sevdasına ben de katkıda bulunayım diye yola çıktım, sonra buna zeytin tutkumu da ilave ettim.
7’DEN 77’YE AMERİKALILAR TURŞUYA BAYILIYOR
Fikir şahane de… Nereden esti zeytin ve turşu? Sana ne ilham verdi?
– New York, zaten çok eskilere dayanan bir turşu kültürüne sahip. Çeşitli semtlerde variller içerisinde sadece turşu satan dükkânlarıyla ünlü. Biz, aynı aileden gelen zeytini de ekledik ve New York’luların damak zevkine bir katkıda bulunduk. Tabii işe başlayışım komik oldu biraz, boş bir dükkân görüp, “Ben burada bir şey açayım!” dedim. Ama o şeyin tutku duyduğum bir şey olması gerekiyordu. Turşu ve zeytinin sözlüğümüzdeki karşılığı tutku! Mantardan zeytine, kurutulmuş domatesten bademe 60 çeşit turşu ithal ediyordum. İtalya’dan, Türkiye’den, hatta Güney Afrika’dan. İş planı olarak, başta çok şubeli bir perakende oluşumu düşünmeme ve bunu uygulamaya geçirmeme rağmen, daha sonra iş planımı değiştirip sadece toptan satışa yöneldim.
Baban, Dr. Tevfik Karaben Fersan… Vefa sirkeleri gibi tanınmış pek çok sirke fabrikasında imzası bulunan bir isim. Ekiz Zeytinyağları ve TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağları Fabrikası’nın da eski genel müdürlerinden. O ne kadar destek oldu?
– Çoook. Yaptığım işlerde her zaman ailemin bana olan inancını ve desteğini hissettim.
Amerikalılar, turşuya bizim kadar meraklılar mı?
– Hem nasıl! Amerika’da çok sevilen üç çeşit turşu var. Taze turşu, tam ekşi turşu ve dere otlu sirkeli turşu. Bu kadar düşkün olmaları beni şaşırtmıştı ama 7’den 77’ye herkes seviyor!
‘BİR’E VARABİLMEYİ BAŞARMAK DEĞİL Mİ HAYATIN AMACI?
Zeytinlerin ve turşuların kraliçesi olmak dışında yazıyorsun da, ilk romanın çıktı…
– Evet, pek heyecanlıyım.
‘Bir’ ilginç bir kitap, nasıl tanımlarsın?
– Ezoterik bir roman. Günlük hayatımızın akışında aslında insanlığımızın temel kurallarının ya üzerinde durmuyor ya da bile bile geçiştiriyoruz. Bu kurallara dair hoş bir hatırlatma…
Niye yazdın? Zeytincilik ve turşuculuk neyine yetmedi…
– (Gülüyor) Metroda giderken, ihtiyacı olana yer vermeyi seviyorum ben. Ya da tanımadığım bir insana dolaylı da olsa yardım etmeyi. ‘İyilik’i yaşama cesaretini zorlamak gerektiğini düşünüyorum. Bunları, yazdığım karakterlere de yaşatırken ve konuştururken yaptığım yolculuk beni çok mutlu ediyor.
Yazmak hep içinde yatan aslan mıydı?
– Evet. Okuldayken bütün konuşmaları bana yaptırırlardı, insanlar yazdıklarımdan etkilenirdi. Yıllar sonra mezuniyet konuşmamı hatırlayan bir veli, beni durdurup ne okuduğumu sordu, ‘İşletme Ekonomisi’ cevabını duyunca, “Vah, vah yazık olmuş!” deyip gitti. Ben de herhalde içten içe yazık olmasın diye hep yazmaya devam ettim! Yazdıklarımı hep bir kenarda tutardım. ‘Bir’i de kendim için yazmıştım. Ama sonra tılsımlı bir şekilde yerinde duramadı kitap. Bana yazılarımda destek olan ve yazdıklarımı beğenen, sevdiğim insanlar ‘Bir’i elden ele uzattılar ve bugünlere geldik.
Bir öğreti mi? Nedir bu kitap?
– Bir kişinin elindeki kalemi aldığınızda, o kişinin almış olduğunuz kalemle yapacaklarını değiştiriyorsunuz. Çok önemli yazılar mı yazacaktı? Yoksa bir başkasının gözünü mü oyacaktı? Herkesin, imtihanıyla baş başa kalması ve yüzleşmesi gerektiğini bilsek, hareket ve sözlerimizle taşları yerlerinden oynatmamak gerektiğini görebileceğiz. Bugüne kadar gelmiş öğretileri, farklı ve basit bakış açılarıyla gözlemliyor diyebiliriz.
“Kitap, dini öğeler içeriyor!” diyenlere cevabın ne olacak?
– Bu kitapta, her dinde ve her ahlaki öğretinin olmazsa olmazı olan ‘dürüstlük’, ‘sevgi’ ve tabii ki ‘bir’lik’ var. İyi-kötü, güzel-çirkin hepsi bütünün bir parçası. Bütün bunlarla yaşayıp, sonunda ‘bir’e varabilmeyi başarabilmek değil mi hayatın amacı?
Ben çok sevdim kitabı. Başka bir tınısı var. Başka dertleri, meseleleri var. Bu da çok hoşuma gitti… Okurlarında nasıl bir duygu, tortu kalsın istersin?
– Türkiye’de yaşayalım ya da yaşamayalım, hepimizin dertleri ve meseleleri benzer. Okuyucu, kitapta kendisini bekleyen minik sürprizler ve tesadüflerle karşılaştıkça gülümsesin, mutlu olsun isterim. Macera ilerledikçe de, merakla ne olacağını beklemesini ve sonunda yürekleri ısıtan bir sıcaklıkla kitabı bitirmesini dilerim.
Sanırım devamı gelecek.
– Evet, kitabı yazmaya devam ederken başka maceralar da kafamda oluşmaya başladı. Fark ettim ki, hikâye burada bitmiyor!
HAYATIN AMACI
İyi-kötü, güzel-çirkin hepsi bütünün bir parçası. Bütün bunlarla yaşayıp, sonunda da ‘Bir’e varabilmeyi başarabilmek değil mi hayatın amacı?
KİTAPTAN
Sahip olduklarımı ve sahip olacaklarımı düşüneceğim. Her şeyin bugünden daha güzel, sağlıklı, parlak, ışıl ışıl olduğu günleri hayal edeceğim. Yolumuzun açık, sağlığımızın bol, kalbimizin temiz kalması için tohum eker gibi bir bir dilek tutacağım. Tanıdıklarımı tek tek aklımdan geçireceğim. Her birini düşündükçe, bir pırıltı daha belirecek benim dilek ağacımda; tıpkı Noel ağacı gibi. Sonra, tanımadıklarım için de tepeye bir yıldız oturtuvereceğim. Şöyle bol köşeli bir yıldız, artık toplansın herkes altına. Beni üzenleri affedecek, sevmediklerim için gönlümden bir kötülük geçmesin diye kalbimi kalbi güzel olanlara çevireceğim.
Bir, Yonca Karaben Sözen, Doğan Kitap, 176 Sayfa