BUGÜN huzurlarınızda, Kadınların Medya İzleme Grubu Ve Filmmor Kadın Filmleri Festivali kurucu üyelerinden, Doçent Hülya Uğur Tanrıöver var…
Geçen hafta kadın cinayetleri önlenebilir raporunu yazmıştım size; bu hafta rapor, eylem planına dönüşüyor, Tanrıöver’le bu konuyu konuşuyoruz…
Öncelikle tebrik ediyorum. Filmmor olarak müthiş işler yapıyorsunuz…
-Teşekkür ediyorum.
Hazırladığınız rapordan, bir eylem planı çıkacak. Bu planda neler olacak?
-Hem oluşturulması gerek politikalar var -çünkü kadın cinayetlerinin önlenebilmesi ancak siyasal bir irade ile mümkün olabilir- hem de uygulama önerileri var…
Planın ana başlıklarını aktarır mısınız?
-Tabii. Meclis’te kadın örgütlerinin ve birçok bakanlığın da katılımıyla bir “Kadın Cinayetlerini Önleme Komisyonu’nun kurulması. Farklı kurumlarda, “Kadınlara karşı şiddet ve kadın cinayetleri” konusunda uzmanlaşmış ve 7/24 hizmet veren birimlerin oluşturulması. Ve tabii bu birimlerde kadın görevlilerin bulunması. Eylem planının en önemli başlıklarından biri de “yerelde örgütlenme”. Muhtarlıklardan belediyelere özel birimler, kadın danışma merkezleri gibi önerilerimiz var. Elbette bunların işleyebilmesi için gerekli bütçenin ayrılması da gerekiyor…
Yanılmıyorsam, hukuksal düzenlemeler ve öldürülen kadınların yakınları ve çocuklarına yönelik bazı uygulamalar da öneriyorsunuz…
-Doğru, mesela anneleri, babaları tarafından öldürülmüş olan çocukların o babanın değil annenin soyadını taşıması veya bu çocukların tüm eğitim ve psikolojik desteğinin devlet tarafından karşılanması gibi.
Harika da… Bu eylem planının, bu şartlarda uygulanabilme ihtimali sizce nedir?
-Valla… Karamsar değil, tam tersine umutlu olmak istiyoruz. Dolayısıyla biraz diplomatik bir cevap olacak ama hep birlikte göreceğiz ne derece uygulanabileceğini…
Mevcut iktidarın kadına uygulanan şiddet konusunda politikalarını değiştirme ihtimali var mı?
-Geçmiş politika ve uygulamalarına baktığımızda, ne yazık ki tablo çok olumsuz. Yine de yeni bir hükümet işbaşı yaptığına göre, bu hükümete geçmişin eksik ve yanlışlarını telafi hakkını verelim. Üstelik somut bir eylem planı da sunuyoruz. Bakalım neler olacak, hep birlikte göreceğiz…
Sizce kaç sene sonra kadın cinayetleri azalır bu ülkede?
-Onu net olarak söylemek falcılık olur tabii! Madem ki “Kadın cinayetleri istenirse önlenebilir!” Ki araştırmamızda da bu çıkıyor ortaya. Azalması, siyasal kurumlardan medya ve kamuoyuna herkesin sorumluluğunda…
Niye “kadın cinayeti” diye bir kavram oturtmaya çalışıyorsunuz?
-Gayet açık. Bu cinayetlerde kadınların, “sadece kadın oldukları” için öldürülmeleri söz konusu. Aslında “kadın kırımı” ya da “kadın kıyımı” bile denebilir. İngilizcede “femicide” deniyor mesela. Her durumda bu cinayetlerin, toplumun yarısını oluşturan kadınların en temel hakkı olan “yaşam hakkı”na yönelmiş olduğunu düşünerek mutlaka özgün bir biçimde tanımlanması gerekiyor. En başta da yasal metinlerde…
BU CİNAYETLERDEN HERKES SORUMLU
Raporunuzdan çıkan çarpıcı sonuçlardan biri, kadın cinayetlerinin göz göre göre geldiği… Kimse korumuyor kadını! Ne kolluk güçleri, ne hukuk, ne aile, ne çevre… Sığınma Evi diyorsun, adam geliyor orada da buluyor… Peki n’apılabilir buna karşı?
-Topyekûn bir politik iradeyle hareket etmek gerekiyor. Herkesin bu cinayetlerden sorumlu olduğunu hep hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekiyor. Bir de az önce söylediğim uygulama önerilerini hayata geçirmemiz…
İndirimler konusunda insanlar ikiye ayrılmış durumda. Görüşler de. Kimi diyor ki “İndirimler tamamen kaldırılsın”, kimi diyor ki “Hayır, tamamen kalkmasın, yeter ki hakkaniyetli uygulansın” Siz ne diyorsunuz?
-Biz, hukuksal olarak kadın cinayetlerinin özgün bir tanımının yapılmasını ve yasaların bu tanım doğrultusunda “sıfır hoşgörü”yle uygulanmasını öneriyoruz. İndirimler hukuk sisteminin genelinde var; birçok başka alanda önemli de olabilirler; o yüzden tamamen kalkmamalı. Mühim olan bu indirimlerin “kadın cinayetleri”ne uygulanmaması…
Erkek hâkimin takdir hakkını, erkeğe daha insaflı kullanması karşısında ne yapılabilir?
-Hâkimler, “kadın cinayetleri”nin herhangi bir cinayet olmadığını, kadınlara karşı özel ve vahim bir suç olduğunu anlamalılar. Bu yönde bilgilendirme ve hukuksal olarak özgün tanım yararlı olacak…
Özgecan’ın katillerine verilen cezayı alkışlıyoruz
ÖZGECAN’ın katilleri cezalandırıldı. Tam da kamuoyunun istediği gibi. Ağırlaştırılmış müebbet şeklinde. Hiçbir indirim uygulanmadı. Bu kararı alkışlıyoruz. Ve aynı zamanda, hukuk sistemimize emsal olmasını istiyoruz!
Lütfen bundan sonra, tecavüzde ‘saygın tutum’ gibi indirimlerle cezası azaltılmış tuhaf, çelişkili kararlarla karşılaşmayalım. Kadınların hayatı zaten zor. Daha da zorlaştırmayalım!
Bakan Çağatay Kılıç’a teşekkürler
HANİ geçen hafta yazmıştım…
Üniversiteli kızlar, “Yurt yolunda taciz var!” diye bildiri bastırıp her yere yapıştırıyorlar, yardım istiyorlar, hatta sosyal medyadan da seslerini duyurmaya çalışıyorlar diye.
Çünkü minibüsçülerin, dolmuşçuların ve çeşitli araçların yurt yolunda onlara uyguladıkları tacizlerden yılmışlar ve bıkmışlar!
Benimle irtibata geçtiler, ben de Zeytinburnu Cevizlibağ’daki Atatürk Kız Öğrenci Yurdu’ndan iki öğrenciyle konuştum.
Yurdun kapısının değişmesini istediklerini söylediler. Çünkü tramvay durağından indikten sonra 400-500 metre yürümeleri gerekiyormuş ve işte o yolda tacize uğruyorlarmış.
Gazeteci olmanın hayatta işe yaradığı zamanlar da var. O yazıdan sonra Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç duruma el koydu, kızlar çok mutlu, eski kapıyı muhaza ederek kızların istediği yere yeni kapı inşa ediliyor.
Yaşasın!
O yurtta kalan ve “Oh” diye rahat nefes alan bütün kız öğrenciler adına Bakan Kılıç’a teşekkürü borç bilirim…