Bugün o gün…
Bu köşede, yaptıkları işlerle fark yaratan kadınları ağırladığım gün.
Bugün özel bir konuğum var. Tuluhan Tekelioğlu. Meslektaşım. Uzun yıllar gazetecilik yaptı. Şimdi şahane belgeseller yapıyor. Kadın gücüne, kadın dayanışmasına inanan biri. Yaşasın çalışan, üreten kadınlar diyorum ve sözü Tuluhan’a bırakıyorum…
– Tuluhancım seni çok tebrik ediyorum… ‘Yapabilirsin’ diye şahane bir belgesel yaptın. Sebebi neydi?
Zor zamanlardan geçiyoruz. Her gün travmatik olaylara uyanıyoruz. Özellikle kadınlar, sıkıştırılan toplumun en çok zarar gören kesimi. Üzerimize bir kara perde indirilmeye çalışılıyor. Şiddetle, baskıyla, mağduriyet algısıyla örülü bir kara perde… Bunu hep birlikte kaldıralım istedim. 2010’da ‘40’ında 40 Kadın’ adını verdiğim ilk belgeselimi çekerken aslında kadınların ne kadar cesur, ne kadar güçlü olduğunu fark etmiştim. Sadece tetikleyici bir hayat tecrübesi gerekiyor kadının harekete geçmesi için. Bu da genellikle acı veren bir tecrübe oluyor. Benim hayatımda da aynı şey oldu. Zamanın ruhundan etkilenen gazetecilerdenim. İşsiz bırakıldım. O güne kadar biriktirdiğim şey mesleki tecrübelerimdi sadece. Birikmiş param, mal varlığım yoktu. Ama pes etmedim. Her dibe vuruşun, aslında bir ayağa kalkış olduğuna inanıyorum. Karanlığı yaşayamadan aydınlanamıyorsunuz. Ben de bu zor dönemi yaşamasaydım, aklıma ‘YAPABİLİRSİN’ fikri gelmeyecekti. Hiç ümidin kalmaması, aslında büyük bir özgürlük demek! İçinizdeki tutkuyu kimse sizden söküp alamaz, alamıyor. Ben karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakmayı istedim. ‘YAPABİLİRSİN’ işte böyle doğdu.
– Harika… O mum önce seni, sonra da cesarete ihtiyaç duyan kadınları mı aydınlattı?
Evet. Ama ‘YAPABİLİRSİN’ bir kadın belgeseli değil. Kadınlardan Türkiye’ye bir umut ve cesaret filmi. İster Kars’ta, ister Tunceli’de, ister Toroslar’ın bir köyünde yaşasın, kadınların aklına koyduğunda neleri yapabileceğini göstermek istedim. Belgeselimizdeki kadın karakterlerini de buna göre seçtim. Düşseler de, tekrar denemekten vazgeçmemişler. Önlerine karşı çıkan karanlığa karşı her defasında bir mum yakacak cesaretleri olmuş. Strasbourg Film Festivali’ndeki gösteriminde ayakta alkışlandı. Avrupalıları bile şaşırttı. Çünkü hiç alışık olmadıkları kadın figürleri çıktı karşılarına. Zor coğrafyalarda doğmuşlar, büyümüşler ama kendilerine dayatılanı değil, kendi yaşamak istedikleri hayatı seçmişler. En güzeli de bunu iyimserlikle, erkeklerle kavga etmeden başarmışlar!
– Gerçekten cesaretin ve umudun, kadınlardan Türkiye’ye bulaşacağına mı inanıyorsun?
Evet. Belgeseldeki kadınlara doğru çıktığım yolculukta şunu fark ettim: Her savaşçı kadın, aslında bir diğerini doğuruyordu. İçimizde bizi doğuran insanın cesaret geni saklı. Onu fark ettiğimizde ve o ilk adımı attığımızda, fark etmeden en yakınımızdakilere, kızımıza, oğlumuza, çevremize bulaştırmaya başlıyoruz. Bu inancın kaynağı anneannemdir.
– Anlatsana bize onun hikâyesini…
Selanik göçmeni. Ailenin tek kızı. Adı Fatma. Bizim Fatoş’umuz. Bu topraklara sıkı sıkıya bağlanmak için 7 çocuk doğurmuş. Çok özel bir kadındı. Benim kahramanımdı. Küsleri barıştırır, işsizlere iş bulur, hatta komşuları solan çiçeklerini ona getirir, anneannemin elinde o çiçekleri açardı! Anneannem bana hep şunu söylerdi: “Sana taş atana ekmek vereceksin.” 99 yaşında vefat etti. Bir sözü daha vardı anneannemin, “Korkuyla yaşayan hayatı seyreder, hayatı yaşayamaz” derdi. Geçtiğimiz yıl mezarını ziyaret ettim. Cebeci’de yatıyor. Koca mezarlıkta bir tek anneannemin mezarının başında kuşburnu ağacı çıkmış. Yemişler vermiş. “Anneanne” dedim, “Burada da boş durmuyorsun, hayat vermeye devam ediyorsun.” İkinci kahramanım teyzemdir…
– Onun özelliği ne?
Cesur olması! Cesaret genimi ondan almışım. Türkiye’de kadın hareketine emek vermiş, İlerici Kadınlar Derneği’nin kurucularındandı. Gülen Tunguz. Kadının insani hakkını savunduğu için Mamak Askeri Cezaevi’nde iki yıl kaldı. 14 yaşındaydım teyzem hapse girdiğinde. Birbirimize yazdığımız mektuplar damgalanırdı. Çocuk aklımla hep sorguladım: Bir insan, insan hakkını savunduğu için neden cezalandırılır? Teyzem hapisten çıktığında içerde yaptığı Eti Burçak bisküvili ‘Mamak pastası’nı anlatırdı, gördüğü işkenceleri değil…
– Bir de anne var tabii…
Evet. Hayata olan tutkumu da annemden almışım. Annem yaptığı salataya bile tutkusunu koyar. Belgeselimdeki 9 kadının ışık saçan bakışlarında hep aynı tutku vardı. Anneannemin iyimserlik geni, annemin tutkusu, teyzemin cesareti sadece bana değil, o kadınlara da geçmişti. Bu filmi çekerken bir şeyi daha fark ettim…
– Nedir o?
Kız kardeşliğin gücünü! Kadın kadına el verdiğinde, mucize denen şey gerçek oluyor. Kadın, kadının gücüdür. Ben buna inanıyorum. Engelleri ancak böyle aşabiliriz. Birbirimize el verdiğimizde enginlere sığmıyor, taşıyoruz. Cesareti bu şekilde bulaştırıyoruz…
– Bu belgeselin etki gücü, Türkiye sınırlarını geçti. Uluslararası Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali ödülünü aldı, CNNTÜRK’te gösterildi, Strasbourg Film Festivali’ne davet edildi. Amerika’da yaşayan Türk kadın girişimciler ( BTF Cinema4acause), ‘YAPABİLİRSİN’i yılın filmi seçti… Bu kadarını tahmin ediyor muydun? Neler hissettin?
YAPABİLİRSİN’in gücüne inanıyordum. Çünkü gerçek. Çünkü cesaretin ipuçlarını veriyor. Montajın sonlarına doğruydu, sabaha karşı bir şey uyandırdı beni. Sözcükler içimden akıverdi. Hemen telefonuma kaydettim. ‘YAPABİLİRSİN’ ismi, sabaha karşı böyle doğdu. Filmi ilk izleyenlerden gazeteci dostum Çiğdem Toker, ‘YAPABİLİRSİN’in değişim isteğini tetiklediğini söylemişti. “42 dakika önceki kişi olmadığımı hissettim” dedi. Çiğdem’in 3 oğlu var. Özellikle onlarla izledi bir kez daha. Geçen ay çıkan ‘YAPABİLİRSİN’ kitabımızın arka kapak yazısını da Çiğdem yazdı.
– Bir de belgeselin sosyal bir amacı var. Anlatır mısın?
Bir gün beni Amerika’dan Bridge To Türkiye Found adlı derneğin kurucusu Şule Kıvanç Ancieta aradı. Filmi CNNTÜRK’te izlemiş. ABD’de yaşayan Türk kadınlarına cesaret vermek ve ‘YAPABİLİRSİN’ aracılığıyla Türkiye’deki yoksul bölgelerdeki kız çocuklarına umut olmak istediklerini söyledi. Her yıl bir amaç için sinema başlığı altında bir film seçip, ÇYDD ile Türkiye’deki genç kızlara eğitim bursu sağladıklarını anlattı. Çok mutlu oldum. 2018’in filmi ‘YAPABİLİRSİN’ oldu. 11 kentte gösterilmeye başlandı. New York, Boston, Portland, Chicago, Minnesota ve Washington’da gösterildi şimdiye kadar. Her ırktan insan aynı duyguları yaşıyor filmi izlerken. Birçoğu duygularını instagram’dan paylaşıyor. Hatta bir Hintli izleyici, “Türkiye’de kendi ülkemin kadınlarını gördüm. Azmin cinsiyeti yok. Cesaret gösteren kadınlar her yerde sivriliyor” demiş. Çok hoşuma gitti. Haziran sonunda kaç genç kıza burs sağlandığını BTF ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte açıklayacağız. Hedefimiz 80 kız öğrenci. Umarım daha çok genç kıza ulaşabiliriz. Sevgili Türkan Saylan’ın, “Eğitimli her kadının bu Cumhuriyet’e borcu var” sözünü unutmuyorum. Ona gönül borcumuzdur.
“‘YAPABİLİRSİN’, Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin özel ödülünü aldı. Kıbrıs’ın bir köyünde verdiler bana. Belgeselcilik yolunda beni yüreklendirdi. Yedinci ve yeni filmimizin konusu gençler! Eğer çabuk sponsor bulursam, niyetim 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na yetiştirmek. Belgeselcilik ekip işi. Bu ekibin demirbaşı kardeşim Balkan Tekelioğlu, sağduyumdur. O, Fransa’da yaşıyor. Müthiş bir reklamcı. Her şeyi alıp montaja ona gidiyorum. Kavga ede ede, harika iş çıkarıyoruz. ‘YAPABİLİRSİN’in Ankara Film Festivali’nde özel gösterime seçilmesi benim için çok anlamlıydı. Ankaralıyım. İletişim Fakültesi’nde okurken harçlıklarımızı biriktirir festivale giderdik. Bu yıl festivalin parçası olmanın mutluluğu başkaydı.“
– Aynı zaman da ‘YAPABİLİRSİN’in kitabı da çıktı… Cemal Süreya’nın hangi cümlesiyle başlıyor?
Kitap, Cemal Süreya’nın şu sözüyle başlıyor. “Dünyadaki en güçlü insanlar kimlerdir diye sorsalar, kendi başının çaresine bakmayı öğrenmiş kadınlardır, derdim.” Ben de buna yürekten inanıyorum. Ne yazık ki kadın gücünün farkında değil. Umudu ve cesareti dışarda arıyor. Bize aslında her şeyi söyleyen özümüz. Ama başkalarının ne dediğine o kadar ihtiyaç duyuyoruz ki kendi özümüzden uzaklaşıyoruz. Gerçekte kim olduğumuzu anlamadan hayat geçiyor. Artık silkinelim… En derinlerimizde sakladığımız özümüzü keşfettiğimizde, mucize denen şey gerçek oluyor. Yeter ki inanalım ve adım atalım istedim. “Kadın varsa imkânsız yoktur” dedim kitabın kapağında. Ama önce buna kadınların kendilerinin inanması lazım. Kitabımızı, cesaret gösteren kadınlara ithaf ettim. Tembel kadınlara saygı duymuyorum. Kusura bakmasınlar…
– Gazetecilik ve televizyonculuk maceranı nasıl özetlersin?
23 yıl oldu gazetecilikte… Bunun yarısı yazılı basın, geri kalan kısmı televizyon yayıncılığı ile geçti. Son 4 yıldır belgeselcilik yolunda ilerliyorum. Aynı tatmini alıyorum belgeselde. Tarihe tanıklık etmek, tarihe not düşmek başka bir keyif. Leyla Umar, “Ölene kadar gazeteciyim” derdi. Ben de kendimi öyle hissediyorum. Şu an gazeteciliği başka bir mecrada, belgeselcilikte yapıyorum. Ama gazetecilik bir yaşam biçimi, bir tutkudur. Ruhuna, vicdanına, bedenine işlemiş bir tutku. Mecralar değişse de, ömür boyu gazeteciyim.
– Şimdi hayatının nasıl bir dönemindesin?
En kendim olduğum dönemdeyim. Aslolan vicdandır. Ben vicdanı seçtim. Yaşadıklarımız bizi büyüttü. Bağımsızlık karakterim oldu sanırım. Beni en mutlu eden şey, üretmek, yaratmak, edindiğim tecrübeleri profesyonel konuşmalarla her yaştan, sosyal çevreden insanla paylaşmak. Seyahatlerden ilham alıyorum. Yapabilen kadınlarla tanışmak beni çok mutlu ediyor. Instagram’dan bir okuyucu geçen gün, “Kitabınızı okuduktan sonra harekete geçtim, hayalini kurduğum çiçekçi dükkânını açtım” diye mesaj göndermiş bana. Başkasının hayatına olumlu küçük bir katkı, en büyük haz! Yaptığım işin tanımını ben de yeni öğrendim: Sosyal girişimcilik! Dünyada da yeni bir tanım. Beni sosyal girişimci yapan zamanın ruhuna teşekkür ederim. İçimdeki gücü fark etmemi sağladı. Özümde saklı olan cesareti ortaya çıkarmama katkısı büyük. Cesaret aynen korku gibi bulaşıcı bir gen. Ben cesareti seçtim. ‘YAPABİLİRSİN’in özünde cesaret var. Bu yüzden kelebek etkisiyle bulaşıyor.