Yaşam bir hediyeyse hakkını nasıl veririz?

Bunlar işte benim konularım, meselelerim…
Ayıptır söylemesi saatlerce konuşabilirim, dinleyebilirim…

Hele karşımdaki birikimli biriyse…

Müge Çevik öyle biri. Hem güzel hem zeki hem bilgili hem de bir miktar fırlama. İnsan ondan çok şey öğrenebiliyor.

Yaşasın mutlu, akıllı ve üretken kadınlar!

Sizi tanıyalım… Necisiniz siz?

Diplomat olacağım diye uluslararası ilişkiler okudum. Olamayacağımı anlayınca, özel sektöre geçmek için işletme yüksek lisansı yaptım. Uzun yıllar satış, pazarlama yöneticisi olarak çalıştım. Kurumsal dünyayla alış verişim bitince, koçluk eğitimi aldım, 5 senedir girişimciyim. Danışman, eğitmen ama en çok profesyonel koçum.

Siyasal Bilgiler Fakültesi size ne kattı? Oradan öğrendiğiniz en önemli şey…

Diplomasi! İletişimin türlerini olduğunu öğrendim. Bir de ülkelerin ve organizasyonların duyguları olmadığını, çıkarlarının olduğunu öğrendim. Küçük küçük hikayelere değil, büyük resme bakma terbiyesi de verdi diyebilirim…

Koçluk çalışmalarına insanlar neden kafayı takıyor?

Bence yaşam koçluğu furyasının 2 sebebi var. Birinci sebep daha masum. Herkes, bir arayışta. Kimi anlam, kimi açıklama. İkinci sebep, daha ticari. Yaşam koçluğu herkesin yapabileceği ve çok hızlı para kazandıran süper bir fikir gibi satıldı. Ancak yeni yeni insanlar koçluğun ne olduğunu anlamaya başladı ve koç seçerken daha dikkatli davranmaya…

NE SADECE BEDENİZ NE DE SADECE RUH

Gestalt metodolojisi nedir? Size ne kattı?

Ben çok uzun zamandır kendimle ve hayatla uğraşıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Felsefe, spiritüel çalışmalar, farklı öğretiler, tasavvuf hepsine yakındım. Hepsinden ne öğrenirim peşindeydim. Gestalt, bildiğim her şeyi toparlamamı sağladı. Ve harika bir üstatla çalıştığım için de çok şanslıydım. Gestalt, bütüncül demek. İnsanı, her boyutuyla ele alması beni büyüledi. Biz ne sadece bedeniz ne de ruh. Duygu, akıl, ruh, beden hepsinin toplamı ve fazlasıyız. Gestalt’in bana en büyük hediyesi “Şimdi ve burada” felsefidir. Geriye dönük otopsi yapmaz. Şu an, burada, şimdi ne yaşıyorsak oradan başlar kişiyi anlamaya…

Neden “mutluluk” meselesine kafayı taktınız? Mutsuz olduğunuz için mi?

Arayış içinde olduğum için! “Madem öleceğiz, hayatın bir anlamı olmalı” fikrine çocuk yaştan beri inandığım için. “Ne adına yaşıyoruz? Hayatımızı nasıl yaşarsak gözümüz arkada kalmaz? Yaşam bir hediyeyse, ya da kaçınılmaz bir şey, onun hakkını nasıl veririz” diye düşünürdüm hep. Yaşım ilerledi, kariyerim oldu. İstediğim hayatı kurdum. Ama eksikler vardı. Ve benim gibi çok insan vardı etrafımda. Hepimiz arıyorduk. Mutluluk aradığımızı sanıyorduk, oysa mutluluk tanımlarımız bile bambaşkaydı. Derken, bir gün TÜİK anketi çıktı karşıma. “Eşim beni mutlu eder, yeni ev mutlu eder, terfi mutlu eder” vesaireyi görünce, anladım ki kavramlarımız çorba olmuş. Tatminle mutluluk birbirine girmiş. Memnun olmayı, mutlu olmak sanmışız…

MUTLULUK ÖĞRENİLEBİLEN BİR ŞEY

“Mutluluk Kulübü” kitabının yazarısınız, mutluluk öğrenilebilen bir şey mi?

Evet, hatta öğrenilmesi gereken bir şey. Çünkü benim tanımımda, mutluluk bir duygu değil, ruh durumu. Hayatı karşılama şekli. İçinde hüzün ve acı da olsa, yaşamla, ne kadar barıştığımızı belirleyen bir hal. Ve bu, kişinin bilinç olarak gelişimiyle sağlanabilir bir şey. Merdivenin basamakları gibi. Ne kadar yukarıdan bakarsanız gördükleriniz ve anlamları o kadar değişir ve anlamak kolaylaşır. Anlamanın olduğu yerde de huzur vardır. O noktada “kabul” gelir. Ama anlattığım kadar kolay değildir basamakları çıkmak…

Doğuştan mutlu, doğuştan mutsuz insan var mıdır?

Bu konuda ikizler üzerinde yapılan araştırmalar var. Buna göre, mutluluğun yüzde 50’si genetik. Yani miras. Yani “duygusal bagaj.” Aileden ne öğrendiğimiz de var bunun içinde, hangi coğrafyada doğduğumuz da. Geri kalan yüzde 50’nin sadece yüzde 10’u başımıza ne geldiğiyle ilgili. Kalan yüzde 40 ise, tamamen kendimizi nasıl geliştirdiğimiz ve duygusal, ruhsal, zihinsel olarak ne yatırım yaptığımızla ilgili…

Ben pozitif bir tipim, bu da bana pek çok fayda sağlıyor, bir şekilde hep kendimi tamir edebiliyorum… Ama bunu nereden öğrendiğimi bilmiyorum… Çocuğuma da öğretebilir miyim?

Evet, kesinlikle! Ve hatta bence öğrenmiş bile. Sosyal medyadan gördüğüm kadarı ile. Pozitif olmak, hayatı olduğu gibi acısı tatlısıyla kabul etmekten geçiyor. Bu kabul olmadan pozitif olunmuyor. Çocuk, anne babanın sakinliğini ve motivasyonunu kopyalıyor. Çocuklarımıza sadece ve sadece davranışlarımızla bir şey öğretebiliriz. Gerisi yalan! Nasihat, anlatma vesaireyle bir şey öğretemezsiniz. Nasıl davranırsanız, onu öğrenir. Annesinin ağladığını, üzüldüğünü ama sonra kalkıp kaldığı yerden devam ettiğini gören çocuk, ağlamanın da, mücadelenin de, gülmenin de hayatta var olduğunu görüp kopyalıyor…

OKULLARDA POZİTİF DÜŞÜNME DERSLERİ OLMALI

Neden okullarda “Mutluluk” ya da “Pozitif düşünme” dersleri yok…

Ah Keşke! Hatta bir adım geri giderek, sorumluluk alma dersi neden yok? Çünkü mutluluk, yetişkin işi bir seçimdir. Önce seçim yapmayı öğretmek gerek. Seçenekler olduğunu. Böylece doluyu görebilmenin de bir seçim olduğunu anlar insanlar…

HER ŞEYİN HER ŞEYLE İLİŞKİSİ VAR

“Her şeyin her şeyle ilişkisi var” ne demek?
Hayatın temel prensipleri var demek. Patates ekersen, soğan çıkmaz demek! Ne düşünürsen, sen osun demek! Bir olayı hangi duyguyla anarsan, gerçeğin o olur. Bedenini duymaz, dinlemezsen, hasta olursun… Hayatta başımıza pek çok sürpriz gelir ama duygu, düşünce, davranış ve ilişkilerimizin sonuçlarında sürpriz yoktur. Acıtırsanız, acırsınız. Sevindirirseniz, sevinirsiniz. Kötülük isterseniz, önce sizi bulur. Ah alırsanız, çıkar. Her şey başlar ve biter. Bir şeyi bitirmezseniz diğeri başlamaz… Kuralları anlamak gerek sadece… Aklımdan geçen düşüncenin bile sonucu var. Niyetim, sonucu belirliyor ama ben bunun farkında değilim. Oysa hayatın kendi örgüsü var…

Örnek verin…
Öfkelenip bir iş yapıyoruz, mutfaktaysak ya bir yerimizi kesiyoruz ya yakıyoruz. Ailede, genetik şeker hastalığı oluyor, 5 kardeşten en gizli öfkelisinde çıkıyor. Sürekli fedakarlık yaptığımızı düşünüyoruz, sonra da, “Kimse kıymetimi bilmiyor!” diyoruz. Aslında kendi kendimizin kıymetini bilmiyoruz, evren de bunu bize kanıtlıyor! “Değersiz olduğuna inanıyorsan, seni haklı çıkartayım!” diyor…

HAMİŞ: İki kitabı var “Mutluluk Kulübü” ve “Her Şeyin Her Şeyle İlişkisi.” İkisi de sıkı kitaplar. Benim defom da size her şeyi aktarmak istemek. Ne var ki hem Müge Çevik’i anlat, hem kitaplarını, hem hayat felsefesini… Bir köşe yazısı yer yetmiyor! Bu röportaj, yarın da devam edecek…

Yorum Bırak