Yine bir trafik cinayeti… Yine sürücü serbest! İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?

 Hatice Karacaaslan…
Çocukları, torunları olan dinç, hayat dolu, sağlıklı bir kadın. 1 Temmuz’da, Adana’da, Atatürk Caddesi’nde karşıdan karşıya geçerken, trafik kurallarını hiçe sayan biri tarafından bu hayattan koparıldı.
Göz göre göre, vahşi bir şekilde “öldürüldü.”
Dikkatsiz sürücü, Hatice Karacaaslan’a çarptı, onu havaya fırlattı ve yere kafa üstü yere çakılmasına sebep oldu.
Gözünüzde canlandırabiliyor musunuz?
Hatice Karacaaslan’ın tek hatası, karşıdan karşıya geçmeye çalışması.
O gün, eylemler yüzünden, yaya geçidi, polisler ve tomalar yüzünden bloke edilmiş durumda; o da, herkes gibi yolun yaya çizgileri olmayan bir yerinden geçmek zorunda kalıyor. Ama son sürat gelen, frene basma zahmetine bile girmeyen biri, ona vuruyor!
“Normal” sürüyor olsa, görmemesi mümkün değil. Ya telefonla konuşuyordu ya da yol dışında başka bir yere bakıyordu, bu felaketin başka bir açıklaması yok…
Sen, bir insanın ölümüne sebep oluyorsun!
Bunun adı “trafik kazası” olamaz!
Kurallara uyan insanın, kaza yapması diye bir şey söz konusu olamaz. Kurallar dışında hareket edersen, “suçlusun” demektir. Yapman gerekin yapmıyorsun çünkü.
Bu, sizin de başınıza gelebilir, hepimizin gelebilir!
İlk araştırmayı baştan savma bir şekilde yapan polislerin de başına gelebilir! Çünkü olaya tanık olanlar dinlenmemiş, rapora geçirilmemiş, Mobesa kayıtları, esnaf dükkanları kayıtları dikkate alınmamış.
Böyle araştırma mı olur?
O sürücünün tutuklanmasını istemeyen savcının başına da gelebilirdi.
Artık bu olayları “trafik kazası” deyip, geçiştirmek gerçekten mümkün değil!
Sadece “Önce yaya, önce hayat!” demekle olmuyor yani, birini öldüren sürücüyü serbest bırakırsanız, “tekerlekli katiller”in artmasına neden olursunuz!
Hatice Karacaaslan’ı öldüren kişinin bir an evvel hak ettiği cezayı alması dileğiyle…

Seni tanıyalım…
-Ben Şebnem Karacaaslan. Tarsus Amerikan Lisesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi mezunuyum. Mimarım. 14 yaşında bir oğlum var. Ve 1 Temmuz’da beri bir kabusun içindeyim. Acıların en büyüğünü yaşıyorum.

Başına gelen nedir?
-Annemi, bir “trafik cinayeti”ne kurban verdim. Onun ölümüne sebep olan kişi, şu anda ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor. Annem ise toprağın altında. “Önce yaya, önce hayat” sloganı, basbayağı yalan yani! Annemi ezen şoför, serbest. Başkalarını da ezme özgürlüğüne sahip! Bize kalan acımızı içimize gömüp, yaşamaya devam etmeye çalışmak. Bu, haksızlık değil de, ne?

Olay nerede, nasıl olmuş?
-Adana’da, Atatürk Caddesi’nde. O gün, o bölgede, bir işten çıkarılma eylemi var. O yüzden yaya geçidi işgal edilmiş duruda. Çevik kuvvet, toma, polis aracı vs. var. Annem de mecburen, yaya geçidi olmayan kısımdan karşıya geçmek zorunda kalıyor. Gayet dikkatli bir şekilde yürüyüp, yolun yarısından fazlasını geçmişken, -yani bir aracın görmeme ihtimalinin olmadığı bir yerdeyken- 01 BVB 27 plakalı Arif Koç, süratle, frene dahi basma zahmetine bile girmeden anneme çarpıyor. Annem, havaya uçup yere düşüyor, başını çarpıyor…

Eyvah! Çok fena… Sonra?
-Sonra… Orada bulunan bir temizlik görevlisi koşuyor. Arkadan gelen araçlar da çarpmasın diye trafiği durduruyor. Panik halde yardım etmeye çalışıyor. Hastaneye kaldırılıyor ama kurtarılamıyor. Göz göre göre, pisi pisine annemizi trafik terörüne kurban verdik.

KAZA DEĞİL, CİNAYET!

Buna kaza demek mümkün mü?
-Hayır, asla! Ne kazası, cinayet bu! Anneme çarpan Arif Koç, “Görmedim. Sağdan mı geldi, soldan mı geldi nereden geldi hiç bilmiyorum!” diye ifade verdiğine göre, yola bakmadığı kesin. Sonradan o yoldan defalarca geçtim ban. Araçla da yaya olarak da… Anlamaya çalıştım. İnan, anlamak mümkün değil. Yol, şehrin en işlek caddelerinden biri. Yaya trafiği çok fazla. Yaya geçidini kullanan da neredeyse yok. Yaya geçitlerini görmek zaten mümkün değil. Çünkü çoğu ışıksız geçit ve beyaza boyalı olması gereken çizgilerin çoğu silinmiş. Böyle bir durumda, o yolda, araç kullanan birinin, gözünü, yoldan ayırmaması gerekiyor çünkü her an, yaya geçişi var. Dikkat gösteren bir sürücün, yayayı görememe ihtimali de yok… Çünkü dümdüz bir yol. İyi niyetli bir insan ancak dikkatsizlik, dalgınlık, sorumsuzluk neticesinde böyle bir felakete yol açabilir. Benim tahminin ya kalabalık dikkatini dağıttı, ya ona bakıyordu, ya da telefonuna… Tüm bu sorumsuzluğa “kaza” denebilir mi? Hayır! Kaza yapan insanda, telafi edilemez bir vicdan azabı olur. Bu adamda en ufak bir vicdan azabı yok…

Nasıl yani? Aramadı mı sizi…
-Hayır! Ne hastaneye geldi ne bir şey… Bir insan öldü ya… Sen, bir insanın ölümüne sebep oldun… Geçmiş olsun, başınız sağ olsun, “Üzgünüm!” bile demiyorsun. Bence o, bir katil ve aramızda dolaşıyor. Muhtemelen bu, son felaketi de olmayacak. Hepimiz, insanız belki bir gün kaza yapabiliriz, ama vicdan başka bir şey. İnsan olmanın birinci şartı bence… Ve onda vicdanın gramı yok! Bu yaptıkları yanına kalmamalı! Tüm bunlar yetmezmiş gibi, olayı gören ve şahitlik yapan kişilere ulaşıp, tehdit ederek delilleri karartmaya bile çalıştı…

YOL GÜVENLİĞİNE ÖNEM VERİRDİ

*Annem yol güvenliğine özel olarak önem verirdi. Çünkü iki kız kardeşini, trafik kazasında kaybetmişti. Ben doğduğumda iki teyzem, eniştem ve bebek kuzenim, beni görmeye gelişmişler. Dönerken trafik kazasında hayatlarını kaybetmişler. O yüzden bizleri bu konuda aşırı titiz bir şekilde büyüttü. Abartmıyorum, ufukta bile görmeyecektin arabayı, görürsen bekleyecektin. O kadar dikkatliydi annem!

BEYNİNE BİR ŞEY Mİ OLDU?

*Beyin de, annemin ikinci korkulu rüyasıydı. Yere düşse biri, “Beynine bir şey oldu mu?” diye endişelenirdi. Çünkü ilk bebeği, 1.5 yaşındayken aşıdan ansefalit geçiriyor. Bir tür beyin hastalığı. Abimi iyileştirebilmek için babamla gitmedikleri doktor kalmıyor ama abim yıllarca bitkisel hayatta yaşadı, sonra da onu kaybettik. Kadere bakın ki, annem, trafik cinayeti sonucu, kafasını yere çarptığı için beyin kanamasından öldü.

Önce, “Sürücü nasıl tutuklanmadı şaşırdık” dediler… Sonra “Rapor henüz çıkmadı, anneniz suçlu!”
Ben kamu davası olduğu için, kendiliğinden dava açılacağını ve suçlunun cezasını çekeceğini zannediyordum. Öyle değilmiş. Ben annem hastaneye kaldırıldığında karakola gittim. Komadaydı ama henüz yaşıyordu. Oradaki polislerden bazıları, “Böyle bir olayda, sürücü nasıl tutuklanmadı, savcı, genelde tutuklama verir, şaşırdık!” dedi. Beni, bir odaya aldılar. Ama o oda başka bir memur, “Siz, şikâyette bulunamazsınız. Kaza geçiren henüz yaşıyor!” diye beni azarladı. “Rapor henüz çıkmadı ama anneniz suçlu!” dedi. Sanki annem, mağdur değil de sanığıymış gibi hissettirildim. Karakoldan çıkar çıkmaz da bir avukata gittim, davacı oldum.

İNCELEMEDEKİ EKSİKLİKLER
*Gerçeklerin ortaya çıkması için yapılması gerekenlerin tam olarak yapılmadığı eksik incelemeyle dosyanın savcıya gönderildiği çok açık. Bölgede, 2 adet MOBESE var. Polisler hemen izleyip, konuya açıklığa kavuşturabilirlerdi. Yapmadılar. O an orada bulunan TOMA’larda da kamera var; ki o kameralar 360 derece çekim yapıyor, bunlar izlenebilirdi. Onu da yapmadılar. Bana sadece bölge dükkanları yardımcı oldu. Mobese’ler dışında özellikle Garanti Bankası’nın yolu gösteren kamera kayıtları izlenirse, aracın 50 km den hızlı gittiği çok net görülür. Ancak onlar, bölge dükkanları gibi bana izletme şansına sahip değiller. “Savcılık aracılığıyla izlenebilir” dediler. Neyse ki, banka olduğu için kayıtları da yıllarca arşivlerinde saklanıyormuş.

Sürücünün hiçbir suçu yokmuş ki tutanak düzenlemişler!

Belediyenin temizlik işçisi, Atatürk Parkı’nın önünü süpürürken kaza olmuş. Adamcağız koşmuş trafiği durdurmuş . Anneme yardımcı olmuş. Ne var ki polisler şahit olarak, onun ifadesini bile almamışlar! Köşede sürekli duran bir taksi var. O anda taksici de ordaymış. Kazayı görmüş. Polisler, şahit olarak ona da hiçbir şey sormamışlar. Biz, bunları olay yerine gidince oradaki esnaftan öğrendik. Bu kişileri bulduk. Seve seve gelip şahitlik yapabileceklerini söylediler. Avukatlarım gerekli müracaatları yaptı. Şahitlerimizi karakolda dinletti. O gün yaya geçidinde eylemlerinin olduğunu, polisin bunları baştan itibaren biliyor olması ve ona göre değerlendirmesi gerekiyordu. Çarpan aracın hızını hiç azaltmadan kavşağa doğru geldiği de belirgin. Çünkü yolda hiçbir fren izi yok. Şahitlerde hızla geldiğini söylüyorlar. İlk etapta soruşturmayı yapan polisler bunların hiçbirini kayda geçirmemişler. Sürücünün hiçbir kusuru yokmuş gibi tutanak düzenlemişler ve dosyayı savcılığa böylece göndermişler.

ADALETİN YERİNE GELECEĞİNE İNANCIM SONSUZ

Bütün bu olup biten olumsuz şeylere rağmen, bu ülkede adaletin yerine geleceğine inancım sonsuz. Soruşturma halen devam ediyor. Dosya, savcılıkta. Avukatlarımız da dosyaya vekaletlerini sundular. Araştırılması gereken delillerin neler olduğunu bildirdiler. Sanığın tutuklanmasını talep ettiler. Dosyayı takip ediyorlar. İnanıyorum ki tüm kamera kayıtları getirtilip, olayı gören şahitlerin ifadeleri alındığında, bilgiler toplandığında gerçekler ortaya çıkacak ve bu suçu işleyen kişi hakkında dava açılacaktır.

Yorum Bırak